18 Kasım 2010 Perşembe

oldu da bitti :)


Olsun mu olmasın mı derken ani bir kararla doğru zaman olduğunu düşündüğümüz sünnetini 10 günlük bayram tatilini de değerlendirip yapmaya karar verdik.. Yine:) ani bir karar olması nedeniyle ev süslemesi, yemek organizsayonu, misafirlerin organizasyonları için ailemize çok teşekkürler:))
Operasyondan önce 5 saat boyunca aç kalması gerekiyor dedi doktorumuz. Nasıl yapacağız, açlığa hiç dayanamaz ki derken sabah 6'da kalkıp, bebeğime önce kahvaltısını yaptırdık, sonra muhallebisini yedirdik, sonra hazır mamasını içti en sona da anne sütüyle cilalandı küçük midemiz.. Ben yine de doydu mu acaba diye tereddüt ederken babası duruma el atıp, yeter artık doymuştur herhalde dedi:) Sabah uykusuna yattığında ben de hemen hazırlanıp kuaföre gittim. Zaten ne zaman kuaför için vakit ayırdım ki, yine acelem var, yine acelem var :)) Eve geldim, babamız da berbere gitti. 10.30'da hastanede olmamız gerekiyor, 11.30'da sünnet olacak adamım. Annanesinin aldığı sünnet kıyafetlerini giydi, 15 dk vaktimiz var, fotografçıya uğramamız gerekiyor. Neyse ki mızmızlık etmeden birkaç güzel poz yakaladık. Bu kargaşada açlığını pek hissetmemiş olacak ki hastane yolunda uyuyakaldı. Babane, dede, anane dede, amca, yenge, babanın arkadaşı amcalar, teyzeler de geldi. Tabi esas teyze yine sürpriz peşindeymiş sonradan anladık:) Odaya aldığımızda herkes Adamı güldürme telaşındaydı.
Kıyafetlerini çıkaralım annesi dedi hemşire, bunu giydireceğiz diyip mavi önlüğü uzattı.
Tavşanlı, ayıcıklı bir önlük olsa olmaz mı yani?! Aşağıya indik, herkes gözünde tuttuğu damla akmasın diye gözlerini bile kırpamazken asansöre bindirdik babasıyla beraber. 1 saatlik bekleme süresinden sonra sünnet olmuş oğlumu odaya getirdiler. Daha uyuyordu yanımıza geldiğinde. Uyandı, beni gördü, durumu anlamaya çalıştı ve ağlamaya başladı. Ama daha yarım saat yemek yememesi gerekiyordu. Evden topladığım bütün oyuncakları, yeni aldıklarımız dahil idare etmeye çalıştık ki pek de başarılı olamadık. Yarım saatin sonunda karnını doyurduk ve huzurlu bir uykuya daldı. Artık hepimiz rahatlamıştık. Yemek yiyebilirdik biz de:) Eve döndüğümüzde daha birkaç saat öncesine kadar sünnet olan kendisi değilmiş gibiydi. Bugün 6. günü ve herşey normale döndü sayılır. Adam seni çok seviyorum(z)!

18 Ağustos 2010 Çarşamba

sabah sendromları

Yeterli süt bırakabilmek için kabuslar nedeniyle bölük pörçük uyuduğunu zannettiğin uyku. Gece zaten geç yatarsın, süt bırakmak için, sabah da erkenden kalkmak zorundasın yine süt bırakabilmek için. Sabah uyanırsın, zaten gece uyuduğun uykuyu yok say. Kocam, artık hayatın onlarsız bir anlamı olmayan klimalar yüzünden, hastalanmış. Gece tamamen uyku durumunda, sabahsa inatla spora gitme peşinde. Bense ml hesabı yapmaktan mühendisliğimi bir kademe daha arttırdım. Ama bütün bunlara ve daha sayamadığım olumsuzluklara rağmen bir iç huzur ki anlatamam. Bir gülücüğüne Dünyaların durdurulacağı tosuncuk arada uyanıyor ve annesine göz kırparak acıktığını anlatıyor. Biraz daha artan iletişimimiz benim daha da bağlanmama neden oluyor her geçen gün. Yine sabah oldu, ve babaannenin geliş saati yaklaştı. Oyuncağı alınmak üzere olan çocuklar gibi hissediyorum kendimi. Sabahları öyle keyifli uyanıyor ki, ben gitmeden uyanmasın diyorum her sabah. Bu sefer kaçamadım, uyandı gülücüklerle, yattığı yerden poposunu havaya kaldırdı, kucağıma gelince omuz yeme operasyonu ve çıkarılan milyonlarca eşsiz ses. Zamanın kısıtlı olmasından dolayı alelacele verilen demir ilacının, bence de, iğrenç tadıyla ifadedeki değişklik.. Karnı doydu ve kapı çaldı yine. "Biz gidelim" dedi babaanne, "siz bilirsiniz" çıkabildi dudaklarımdan burukça. Evet tam olarak içim buruldu tekrar ve her sabah olduğu gibi. Çıktılar.. Ev boş.. Sessiz, yatağı hala sıcak.. Tek teselli, tek dilek sağlıklı olsun. Bugün işe gitmesem olmaz mı?? Ve işteyim. Aklım, yüreğim bebeğimle.

15 Ağustos 2010 Pazar

Parrramparça

Yetşemiyorum yahu! İşe gidiyorum 5 günlük işimi 4 günde bitirmeye çabalıyorum, eve geliyorum, seninle geçirebileceğim zamanlar dışında uyumalıyım diyorum, ütü yamalıyım diyorum, temizlik yapmalıyım diyorum, sürekli diyorum ama yetişemiyorum. Cuma günü babana güzel bir yemek hazırlayım dedim, neyse ki başarılı oldum :) Bu haftasonu 3 günde ne yaptın derlerse sadece yemek yaptım ve seni emzirdim diyebirim. İstanbul'un inanılmaz sıcaklarıyla sen de boğuştuğun için sürekli huzursuzdun ve seni susturabilecek yegane şey annende mevcut:) Bu gece yine pazartesi sendromu başladı ve ben yine sütüm yeter mi? sorusunun cevabını vermeye çalışıyorum. Ben biraz daha su içeyim de sana biraz daha süt bırakayım bebeğim bu sıcaklarla başedebilmen için. Bugün 4,5 aylık oldun bile..

8 Ağustos 2010 Pazar

seninle ilk tatilimiz

3 buçuk aylık çocuk Temmuz ortasında Antalya'ya mı gidermiş?? Babasının işi sözkonusu olunca gidermiş tabi:) Arabayla gitme gafletine düştüğümüzü baban Antalya'ya vardığımızda anladı ama artık çok geçti :) Çok da sıkıntı olmadı aslında ama hız sınırına uymak zorunda olunca yol da bitmek bilmedi:) İlk 2 gün Antalya'nın havasından korkan ben, seni öğlen saatlerinde odada uyuttum son günümzde ise tamamen gölge bir havuz bulduk. Havuza da girdin, little swimmersınla:) Baban tavla şampiyonu olması nedeniyle alacağı kupayı sen uyuduğun için seninle beraber alamamanın verdiği hüzünle tatil maceramız son buldu.
Antalya'ya kadar gidip de Alanya'daki kuzenlerine uğramamak olmazdı tabi..
Ve dönüş yolundaki muhteşem manzara..

Gündüzlerde ayrı düştükten sonra..


5 Temmuz sabahına kadar geçen her saniyede fikrimi değiştirip durdum işe başlamak konusunda. Her gece karar verip, sabaha değiştirdim kararımı. Ve 5 Temmuz sabahı 06:00'da uyanıp, karnını doyurup, giydim topuklu ayakkabılarımı. Babaannen kapıyı çaldı, uyuttum seni, tam çıkmak üzereydim evden "bir kere daha bakayım" dedim kapının ucundan. Dememek gerekiyormuş. Gözlerim yaşlı bıraktım seni, sen daha farkında değilken hiçbir şeyin. Herkes nasıl işe başlıyorsa ben de başlarım dedim, bu sefer bir konuda çok da başarılı olamadığımı düşünüyorum. Ne zordu ilk iş günüm. Şimdi alıştım mı? Hayır tabi. Hala gözlerim yaşlı, akşamları koşarak geliyorum yanına. Babandan, babaannenden dinliyorum gün içinde yaptıklarını. Gün içinde fotograflarını çekip gönderiyorlar.

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Gündüzleri ayrı düşmeden önce..

Her gün aklımdasın ama o kadar hızlı geçiyor ki zaman ancak fırsat bulabiliyorum sana tekrar yazabilmeye.. Kısaca yaklaşık 1 aydır neler olduğunu özetleyim.
Senden 1 ay sonra doğan Ediz bebek'le buluşman her zamanki olgunluğunla sakin geçti:)
Gülümsemelerinle Dünya'yı durdurmayı başardın.
Hem ilk babalar gününü hem de teyzenin doğumgününü kutladık.. Lal her zamanki meraklı gözlerle seni süzüyordu tabi:)
Teyzen mumlarını üflemeden önce Dünya turu dileğini tuttu yine (umarım bu sene gerçekleştirebilir). Lal de pasta mıncıklama peşindeydi:)
Tavla derslerine erkenden başlamanı isteyen babanı ve enişteni dinlemeden mışıl mışıl uyuyırdun basanın başında..
Annesine ve karısına aşık iki adam görüyorum ben bu kareden:) (Türker amcanın makinesinden.. Teşekkürler)

18 Haziran 2010 Cuma

an-neeeeeeeee




15 Haziran'da 2,5 aylık olan oğlum anne dedi:) Tabi bilinçi olarak çıkmadı minik dudaklarından. Ama ben yeni anne olmanın verdiği üst sınır annelik duygusallığında ağlarken çıkarttıığı sesi "anne" olarak algıladım. Acıktığında anne ve babası gibi inanılmaz sabırsız bir canavara dönüşen oğlum saniyeler içinde çığlıklar atıyor. Onun bana olan muhtaçlığı beni tarif bile edemeyeceğim duygulara sürüklüyor. Hep derlerdi de yine de anlamazdım anneliğin ne demek olduğunu. Şimdi gecenin bir vaktinde 6 gün sonra başlamayı planladığım iş hayatının ve tabi bebeğimden ayrılacağımın inanılmaz ağırlığı çöktü üzerime. Hep bir bahaneyle pompa kullanmayı geciktiriyorum. Bir seferlik biberondan doyurdum karnını, o zaman bile ağlamamak için zor tuttum kendimi çünkü babamız yanımdaydı, çünkü bebeğimin bu durumu hissetmesini istemedim, çünkü bebeğimin beni ağlarken görmesini istemedim. Aslında duygusal bir yapım yoktur ama bu aralar dokunmayın bana. Her saniye değişen düşünceler içindeyim. Koca! seni çok seviyorum. Oğlum! seni çok seviyorum. Bir gece, bu gece ağlayarak kalktığım yatağımdan bu cümleleri bir yerlere yazamasaydım atamayacaktım belki bu hüznü. Atabildim mi? Hayır. Herkese bebeğiyle büyümesini diliyorum.

15 Haziran 2010 Salı

aman uyanmasın..


Annanesindeki kalabalık yemek organizasyonu için öğleden sonra evden çıktık, yolda huzursuzlanmaması için sokağa çıktık, garaja girmek için arka sokaktan dolaşıp arabaya oturttuğumda hala uymamıştı. Sahil yoluna indiğimizde derin uykuya dalmıştı bile. Hava o kadar sıcaktı ki sokakta nefes almakta zorlanıyordum. Anneme vardığımızda hala uyuyordu. Çok değil, 1 saat sonra uyandı ve sanki bütün günü aç geçirmiş bir bebek gibi ağlamaya ve bana kızmaya başladı. Ben Onu kucağıma alıp, hazırlanana kadar minik ellerini yumruk yapıp öyle vuruyor ki kollarımıa inanamıyorum bazen Onun bir bebek olduğuna :) Bu periyot4-5 saat kadar sürdü.. Emzirdim, uyuttum, arabasına koydum, 10 dk sonra ağladı, kucağıma aldım, emzirdim, uyuttuğumu düşündüm, arabasına koydum, 10 dk sonra ağladı, kucağıma aldım... İkimiz de o kadar yapıştık ki birbirimize sıcaktan tenini tenimden ayırırken uyanıyordu artık. Bu yaz nasıl geçecek bilemiyorum? Daha sıcak yerlerde yaşayanlar ne yapıyorlar onu hiç bilemiyorum. Ben de çıldırma noktasına geldiğimde terasa çıkarttım, ve arabasında 5 saatlik bir uykuya daldı. Bütün gece Lal'in ve Tuna'nın çığlıkları arasında nasıl o kadar derin uyuyabildiğine de akıl erdiremiyorum. Eve döndüğümdeyse arabasından bile çıkartmadım aman uyanmasın da ben de uyuyum dedim ama bu pek mümkün olmadı:)

14 Haziran 2010 Pazartesi

haftasonu piknikleri






Havalar böyle güzelleşince evde durası gelmiyor insanın ve Saner'in:) Cumartesi anneyarısı organizasyonuyla gidilen piknik öyle güzeldi ki pazar günü de kalabalık ailemizin bir kısmıyla Mihrabat Korusuna gidelim dedik. Ama öğrendik ki öyle bir yer kalmamış, düğün, organizasyon için özelleşmiş. Hevesimiz kırılmış olarak Popnezköy'ün yolunu tuttuk. Çok güzel bir bahçe keşfedip, doldurduk bardaklarımızı çaylarımızla. Saner gezdirmek isteyen büyük-küçüklerin arasında çok mutluydu. Yine mangal kokularından sakınmaya çalışsak da pek başarılı olamadığımızı düşünüyorum.

8 Haziran 2010 Salı

Haziran'da kış:(


İznimin bitmesine 1 ay kala sokak sokak gezmek yerine eve tıkılıp kalmış durumdayız Saner'le beraber. Düşünüyorum da iyi ki kışın doğmamış Saner. Tv'de izlenecek hiçbir şey bulamazken bişeylere odaklanıp yapmak için de pek zaman tanımıyor bebeğim. Ev darmadağınık, yapılacak işler, toparlanacak dolaplar, yıkanacak ütülenecek kıyafetler varken uyku da gözümden akıyor. Hiçbir şeyi planlayamıyorum. Dışarı çıkmak, alışveriş yapmak, akşam kocama yemek hazırlamak, yüzmek, saunada uyuyakalmak, pilates ve yoga yapmak, dans derslerine katılmak istiyorum ama hiçbir şey yapamıyorum. Saner ağlıyor, Onun da gözünden uyku akıyor ama uyuyamıyor. Bari hava güzel olsaydı da dışarı çıksaydık.

7 Haziran 2010 Pazartesi

spor salonunda 2 aylık bebek :)


Cuma akşamı apar topar gidilip beğenilen spor salonunda bebeğimizle beraber bütün salon gezildikten sonra karar verdik ve yazıldık. Artık daha sağlıklı bir yaşam gerekiyordu. Zaten 1 yıldır özlemini duyduğum havuza daha hamileyken babası söz vermişti doğumdan sonra beni yüzdüreceğüne dair. Ki sözünü de tuttu. Tuttu tutmasına ama 2 aylık bebeğimi bırakıp nasıl yüzeceğimi hala düşünmekteydim. Pazar günü yeni ayakkabılar, mayolar alındıktan sonra beyim:) ve Saner'le beraber salona gittik. Girmeden önce karnını doyurdum, altını aldık, uyumadı ama neyse diyip girdik salona. Yeni bir yere gittiğinizde herkes size bakıyor gibi gelir ya o gün bütün gözler üzerimizdeydi. Çünkü ben havuzda yüzerken şezlonga uzanmış babasının kucağında annesini izleyen 2 aylık bir bebek vardı. Herşey normal görünüyordu, birkaç tur daha atayım derken fazla da kendimi yormamak adına havuzdan çıktım. Ne olduysa ben giyinip hazırlanana kadar olmuş. 15 dk sonra kocamı aradım ki sinirli bir ses, "biz çıktık bile, aşağıdayız". Of dedim içimden sanırım havuz maceram bu kadar, biberona alışana kadar sen bebeğini emzir, uyut, altını temizle. Sanırım artık yavaş yavaş emzik ve biberona alıştırmalıyım. Arabaya indiğimde anladım ki durum gerçekten feci. Hemen emzirmeye başlasam da emerken ağlıyor Saner. Kocada surat bir karış. Eve geldik, hala sakinleşemiyor, attık banyoya ve huzura erdik ikimizde. Hemen pompayı tektar denedim, emzikleri dezenfekte ettim alıyor mu denemek için. Evet aldı, sanırım artık yavaş yavaş başlayacağım pompaya ve göbek kordonunun düşüşü gibi er ya da geç bebeğimle aramızdaki bir bağı da yavaş yavaş kopuşunu hüzünle izleyeceğim.

2 Haziran 2010 Çarşamba

evde sokak havası vermek!


Daha 20si dolmadan sokaklara kendimi atarken Saner'i de yanımda sürüklemek durumundaydım tabi. Önce Caddeye sonra daha uzak yerlere gittik ve her seferinde bebek arabasında kalma süresini biraz daha uzattık. Kaldırımlarımızın hali malum, yoldan gidelim desen farkı yok, e çocuk alıştı tabi engebeli yollarda uykusuna devam etmeye. Geçen gün yine uyuyamama krizine girdiğinde koydum arabasına ve arabayı duvarlara, koltuk kenarlarına vurarak 5 dk evin içinde sokak havası vererek dolandım ki Saner derin bir uykuya kalmıştı bile. Alıştırma meselesi..

1 Haziran 2010 Salı

tam 2 aylık

Sabah doktor randevusuna gitmek için evden çıktığımızda İstanbul'un 'pazartesi trafiği'ni unutmuşuz tabi geç kaldık. Kahvatı edebileceğimiz bir pastane bulup randevumuzu 1 saat erteledik. Bugün aşıları vardı ve doktoru kilosunu ve boyunu gayet iyi buldu. İş aşı kısmına geldiğindeyse nefes almadan ağlama krizine girdi tekrar kuzucum. Ellerinden tuttum, göğsüme aldım zor sakinleştirdim. Her yıkadığımda ağlaması gibi doktordayken de çok ağladı. O ağladıkça sanki oğlumun bana olan güvenini sarsıyormuşum gibi geliyor. Sanki bana küsüyor Onu ağlattığım için.. Ne komik değil mi bunlar hayatının sadece 2. ayında yaşaması gereken durumlar ve ben Onun şimdiden bile ağlamasını engellemek için elimden geleni yapıyorum. Aman Allahım sanırım ben de oğluna çok düşkün bir anne olma yolunda hızla! ilerliyorum. Ve Saner büyüyor:)

27 Mayıs 2010 Perşembe

ağaçkakan:)


Woody woodpecker bir oğlum var. Uyanmaya çalıştığı sırada çıkarttığı ses aynen öyle ve ben kendimi gülmekten alıkoyamıyorum hehehehehehehe hehehehehe:)

26 Mayıs 2010 Çarşamba

3 saat deliksiz uyumak

Anneannesiyle atılan ilk cadde turumuzdan sonra babaannesiyle de dün caddeye indik, mışıl mışıl uyudu biz buzlu mixed berry mizi yudumlarken bu sıcak bahar gününde. Eve döndüğümüzdeyse sokaklara alışmış bir çocuk gibi ev huzursuz etti ve başladı mızıldanmalar. 5 saatlik uyanık kalma savaşından sonra yenik düştü minik bedeni ve uyuyabildi. Hemen uzandım yatağıma sanki yarım saat sonra uyanıcakmışım gibi beklentisiz. Ve uyandığımda tam 3 saattir uyumuş olmanın verdiği mutlulukla kocama 'tam 3 saat' diyip durdum ve 3 gündür uyuyormuşum gibi mutlu, dinlenmiş olarak 1 saatlik döngülerimize geri döndük. Çok uzun sürmedi bu saltanat ama 1 haftadır özlemini duyduğum uyku sonunda bedenime kavuşmuş oldu. Bütün annelere güzel, uzun uykular diliyorum :)

25 Mayıs 2010 Salı

ilk bilinçli gülümseme!

Birkaç gündür deneme yoluyla gerçekten gülümseyip gülümsemediğini anlamaya çalışıyordum. Bu sabah anladım ki SANER GÜLÜMSÜYOOO:)
Sabah 7'den itibaren gözlerini açan ve 11'e kadar 'tam yerine yatırıyordum ki uyandı' döngüsü nedeniyle annesine zor dakikalar geçirten Saner bir gülümsemesiyle 3 gündür 2 saat uyumamış annesine enerji depoladı:) Dilerim hayatının bütün ilklerinde yanında olmayı başarabilirim bebeğim..

24 Mayıs 2010 Pazartesi

zaman hızlaaaa akıyor

Minicik suratını dün gibi hatırladığım kuzenim bugün Saner'i ziyarete geldi elinde hediyesiyle. Ne zaman geçti 15 sene?! Bu sırada ben neler yapıyordun? Aman Allahım ne kadar büyümüşler dediğimde amcam lafı yerine oturtuyor ve "kızım senin çocuğun oldu artık bunlar büyümesin mi" diyor gülümseyerek. O hala genç diye düşünürken saçlarının döküldüğünü farkettim. Gelirken lunaparka gitmişler. 20 sene öncesini hatırladım, amcam bizi de götürmüştü. Çarpışan arabalar, ahtapot, kahkahalarım kulaklarımda..20 sene sonra Saner 20 yaşında olacak. Ben !!??

20 Mayıs 2010 Perşembe

uykusuz günler başlıyor mu

Kokluyorum, gözlerim dolu dolu.. Tanrım bu ne mucizedir böyle. Hayat ne de güzelmiş Saner'le. Her ağladığında emziriyorum bıkmadan, usanmadan. 2 ay sonra çalışma hayatına dönecek annenin oğlundan ayrılmadan özlem gidermesi gibi.. Seni kollarımdayken özlüyorum bebeğim. Koklamaya doyamıyorum süt kokulum benim..
Bugün zor bir gündü, dünkü ilk Polonezköy gezimizden sonra gece güzel uyuduktan sonra sabah 9'dan öğlen 5'e kadar toplam 1 saat uyudun. Şimdi de hala alışamadığın suyun seni rahatlatmasıyla mışıl mışıl uyuyorsun. Canım bebeğim, kuzucum tatlı rüyalar olsun.

18 Mayıs 2010 Salı

40 günlük de oldu


Günlerdir 40 günlük yazısını yazabilmek için fırsat kolluyorum ama bir türlü 15 dk ayıramadım işte.. Zaman Saner bebek ile öyle hızlı akıyor ki anlamıyorum günün nasıl bittiğini. Hemen 9 Mayıs günün özetini yapayım.. Sabah erkenden kalktık, babanın berbere gidişini takiben annenin kuaföre gidebilme özlemi başarıyla son buldu. Neyseki oğlum da uslu durdu . Giyindik süslendik, Saner'i de giydirdik maşallahlar havalarda uçuştu :) Anneler gününe denk geldiğinden katılmak isteyen çoğu kimse katılamadı. Dualar okundu, yemekler yenildi, sohbetler, kahkahalar.. Herşey çok güzeldi. Uzun, sağlıklı ömrün olsun bebeğim. Seninle hayat çok daha anlamlı..

8 Mayıs 2010 Cumartesi

30 yaş..37 günlük..

saat 19:00 olduğunda oğlumu emzirirken gözleri dolu dolu yanağımdan öperek "nice senelere canım kızım" diyen annem 30 yıl önce beni kollarına aldığında bu anı hayal edemiyordu tabi. Şu anda da önce çocuklarını düşünen canım annem.
Çocukları arasında en şımarık kızının kapısını bir gün elinde çiçek ve bir de hediye poşetiyle çalmayı aklının ucundan bile geçiremeyen ve "hem anneler günün hem de doğumgünün kutlu olsun" diyen canım babam.
En disiplinli, uslu, sakin ve kardeşimle bana annelik de yapmış olan kapıyı açtığımda hediyemi evden alamamış olmanın verdiği sinir ve buruklukla gözlerinden alevler çıkarak "nice mutlu yıllara canım kardeşim" diyen ablam.
Şu anda saatlerce uzakta olan ve dün yanımızda olmak için can atan 25 yaşımıza kadar her gün kavga ettiğim, bazen de 'acımasızca' birbirine vurabilen :) (sen anladın keremcim) canım kardeşim.
27 yıllık hayatımın sonunda beni baba ocağından ayırabilecek tek adam 3 yıllık tanışıklığımızın sonunda bana aldığı ilk çiçek olan kırmızı güllerle ve muhteşem hediyesiyle doğumgünümü kutlayan canım kocam.
37 gün önce kucağıma aldığım canım oğlum.
Sizleri çok seviyorum. İyi ki doğmuşum ve sizlerleyim.

22 Nisan 2010 Perşembe

Hoşgeldin Saner

Ve hoşgeldin bebeğim. Artık yepyeni bir hayat bizi bekliyor. Kocamla "hadi Bodrum'a gidelim" delilikleri artık daha erken yapılmak zorunda, mojito 1 yıl daha yok. Dünyamıza gözlerini yeni açmış, herşeye sıfırdan başlayacak olan bir bebeğin annesiyim artık. Hastanedeyim, annem telefonunu uzatıyor, baban diyor. Babacım ben anne oldum diyebiliyorum. Sesi titriyor. Kapatıyoruz telefonu. Annem artık Onu anlayacağım hevesinde. Ablam benim büyüyüp nasıl anne olduğuma şaşar gözlerle bakıyor bana. Evet Sanem sen büyüdün ve anne oldun. Aferin sana, çok güzel ve sağlıklı bir bebek getirdin dünyaya.. (Luba olsa beni bir kere daha severdi bu cümlelerimden dolayı)

13 Nisan 2010 Salı

Kısaca 32 hafta

Benim yazmaya korktuğum zamanlarda, anneyarısı, baby shower'a kadar çok güzel anlatmış aslında Saner'in anne karnındaki hikayesini. Ben de özet geçeyim ve doğuma gidişimi kayda alayım istedim :)

Dyo'da güneşli ve yoğun bir gün. Kafamda milyonlarca soruyla hiç içmediğim kadar sigarayı ardı ardına içiyorum. Evdeyim, yüzümde hiçbir zaman hakim olamayacağım gülümseme.. Kocam, "ne yaptın sen yine" diyor gülümseyerek. Ve tanıdığımı zannettiğim kocamın bambaşka bir yüzünü görüyorum mutluluktan:)

Aileye sürpriz veriliyor bir ramazan akşamı, cinsiyet tahminleri, hayaller kuruluyor, babası mutlu, ben prenses:)

Sıkıntılar, stresler, testler, kaygılar.. ayaklarım çok şişti. Elimde olsa evde bile çizme giyeceğim, kocam istemiyor.

6. aydayız, artık kıyafetlerini alabiliriz.. ananesi ve teyzesi tarafından 0-12 ay bütün body, mont, pant, çorap 1-2 gün içinde alındı, yıkandı, ütülendi, hurçlandı:)

Meydan Larousse lar, Divan-ı Lugatıt Turk ler, internet denizi, kitaplar, isimler, anlamları.. Saner olsun. Sanem-Serkan, ünlü er kişi, kur'an da da geçiyormuş. Adını sevdik..

Gitgide ağırlaşıyorum, herkes patlamak üzere olan anneymişim gibi bakıyor bana. Üzücü haberlerin gizlendiğini hissediyorum ama üzülmemek için sormuyorum. Sinir bozucu bir durum.

Alınganım. Sinirliyim. Kocama çok hissettirmemeye çalışsam da gerginliğimi en çok hisseden O oluyor.

Anneyarısı tarafından hazırlanan baby shower partisi kendimi biraz daha iyi hissetmemi sağlıyor. anneyarısına (lalvebenbuyurken.com) sonsuz teşekkürler tekrar:)

30. haftadayım, hareketlerim zorlaştı ama işime gitmek istiyorum, doktorum "daha var" dedi, "istersen işine devam et." Elimi karnımdan alamıyorum, her bir hareketi bana mucizeyi anlatıyor. Nefes alıyor, göz kırpıyor, geriniyor, takla atıyor herhalde:)

Fena üşütmüşüm, son haftamda işime gidemedim, cuma vedalaştım ama.. Bütün iyi dileklere teşekkürler..

31. hafta, dinleniyorum, yürüyorum, kitap okurken uyuyakalıyorum, gece 12'ye kadar kocamla, ablamla oturabiliyorum. Geceleri artık 4-5 kere uyanıyorum hatta 3'de uyanıp sabaha kadar uyuyamıyorum.

32. hafta.. İş göremezlik raporumu aldım SSK'dan, görevliler daha erken 36. hafta neden almıyorsunuz gibi cümleler söyledi, erken mi acaba diye düşünmeden alamadım kendimi. Akşam annemdeyiz, Lal yine muhteşem enerjisiyle kocamı esir almış, annem yemek yapma derdinde, Gökşen'i aradın mı kaçta gelirler? Yine geç çıkmasa bari kız.. Babam ve Kerem Ankara'dalar.. Kayınvalidem ve kocanın anane Alanya'dan 1 Nisan'da gelmiş olacaklar. Çocuğum karnımda nasıl böyle hareketler yapabiliyorsun, anne çok geriniyor artık Saner, canımı yakıyor artık, abla senin nasıldı, Lal bu kadar hareketli miydi? Eniştem yine Saner'in ve benim kilomla ilgili espiriler yaparak güldürmece..

Gece 3 buçuk yine uyandım, dizi tekrarı varmış, sağa dön sola dön, Serkan uyuyamıyorum..

Saat 6 buçuk, biraz uyumuşum, Serkan kalk, doktorumu aramam lazım.

Valizim hazır değil, muhteşem kocam hemen şoku atlatıp (belki de atlatamayıp) hemen hazırladı..

Annemi aramayım, ablamı arasam mı? Maslak'a gideceğiz, sakin olalım, ablamı arayım. Tamam gelin siz de..

Doktorum Arda Lembet (sonsuz teşekkür) "yatışa geçin, bugün Saner bebek dünyaya gelecek".

Anlık şok atlatıldıktan sonra annem, ablam, kocam, eniştem ellerinde telefonlar, en yakınlara haber verme derdindeler, Ayça'yı aradın mı (fotolar için çok teşekkürler Ayça Oğuş), saat 1'de alıcaklarmış mesajı geldi kocamdan. Saat 11, neyse ki daha 2 saat var. Hazırlandım, milyonlarca sinir bozucu sorular, tekrar tekrar başka işler için aynı aynı sorular.


2 saat kaldı bebeğim buluşmamıza, neye benzeyeceksin acaba, sevecek misin beni hemen, ağlayacak mısın çok..

Tamam artık dediler, gidiyoruz, annemle ve ablamla gözgöze geldim, durduramıyorum. Kocam ve Ayça doğumhaneye benden önce gittiler. Her yer bembeyez, beyaz ışıktan nefret ederim, süper bir anestezist, sürekli yanımda, herşey kontrolü altında, kocam geldi yanıma çok şükür. Başucumda. Seni çok seviyorum kocam. Ayça da göz kırptı. Arda geldi sonunda, sesinden tanıdım doktorumu :) kırmızı bandanasıyla 32 saattir ayakta ve beni doğurtacak bir de.. Titremeye başladım, kocacım ellerimi ısıt diyorum, yapamam, ellerin çok uzakta diyor. Titrediğimi belli etmeyim, genel anestiye döndürmesinler diye çabalıyorum. Serkan bana bak, sen sadece bana bak. Geliyor Serkan. Sesler arasından kocamınkini duydum, Sanem çok güzel.


12 Mart 2010 Cuma

Evet sevgili günlük.
Sona yaklaşıyoruz seninle.

13 Mart Cumartesi günü yapacağımız baby shower partimizin hediyesi olarak bu sayfaların gerçek sahiplerine teslim edeceğim seni.

Devir teslim töreninden sonra ilk olarak adın değişecektir sevgili günlük. Uygun bir isim düşüneceğiz artık senin için  : )

Ve sevgili Saner…

Ailemizin en küçük adayı, Lâl’e ablalık sıfatını verecek miniğim, tontoşum.

Günlüğümüze Anne Yarısı demiştim.

Önce buradan başlayayım anlatmaya…

Anne yarısı olmak ne demek bilmedim ben.

Direk anne sıfatıyla başladım anneliğe. Oysa ki annen “anne yarısı” olmak ne demek Lâl'in doğumundan bu yana deneyimliyor. Sana bir sır vereyim mi tontoşum? Aslında Lâl doğduğunda, bebeğimin ilk dakikalarını yaşayamadığım için annen de dahil etrafımdaki herkesi kıskanmıştım.

Bu sebepten olsa gerek annen ve baban teyze olacağım haberini verdiklerinde sanki kendi bebeğim olacakmışcasına sevindiğimi hatırlıyorum, sevinçten ağladığımı hatırlıyorum. Annene nasıl sarıldığımı hatırlıyorum. Hatta elimde tuttuğum çay bardağını karıştırıp nasıl da başka birinin şerbet gibi çayını içtiğimi hatırlıyorum. Şeker kullanmayan biri için bir bardak dolusu şekerli çay içtiğini fark edememesi nasıl imkansız bir şeyse, sen o imkansızı gerçekleştirdin işte hayatımıza girdiğini ilk öğrendiğin dakikalarda…

Önceleri, Lâl’e seni nasıl anlatacağımız epey kafamızı karıştırsa da, sonraları senden ilk nasıl bahsettiğimizi hatırlamayacak kadar doğaçlama gelişti herşey. Lâl sana Can dedi ilk günlerde. Henüz cinsiyetini bile bilmiyorken Can diye seslenmesi bildiği en tanıdık ismi cümle içinde kullanmak istemesinden mi sebep, yoksa seni can gibi sevip sarmalayacağından mı sebep bilemesek de biz anlamından ötürü pek sevdik Can ismini. Hepimiziden önce Lâl’in senin cinsiyetin hakkında yürüttüğü yorumu ancak bir çocuk saflığına malum olabileceğini düşünsek de, anneciğinin göbüşü de bağıra bağıra erkeğim ben diye dolaştı ortalıklarda.

Hamileliğin ilk günlerinde anneciğine hamileliğin en zor yanlarını tattırmış olsan da, annen bütün bulantılarına rağmen günde 5lt. süt içmeye devam etti senin için. Kilolarca meyvesuyu tüketti, babacığın kas yaptı kasa kasa narenciyeleri taşımaktan. Annen sigarayı bile bıraktı.

Sonraları doktor muayenelerinde her şey normal seyirinde giderken kafa karıştırıcı şeyler duyduk doktorundan. Profesörler, işinin erbapları, tahliller, amniyosentezler, emar, genetik testler, heyet raporları derken ailece uyukularımız kaçtı. En çok da annen çekti zahmetini elbette. Bir karelik poz alabilmek için saatlerce emar aletinin içinde kaldı. Hem de defalarca… Seni hareketlendirebilmek için tüketmediği çikolata kalmadı. Neredeyse damak tadın hakkında fikir sahibi olacak kadar tanıdı seni taşıyorken. Baba tarafından acı seveceğini düşünsek de, sen tatlıcısın bunu anladık o günlerde!

Bütün raporlarının temiz çıkması sonucunda yaşattığın sevinci buradan tarif etmek imkansız elbette. Zaten bu sayfaların amacı da bu değil ya, laf lafı açınca konu buraya geldi işte tontoşum…

Demek istediğim o ki, aramıza katılmana sayılı gün kala bir küçük hatıra kalsın istedim. Tüm sevdiklerimize, annenin iş arkadaşlarına haber ettik, organize işler çevirdik. Yarın annen evinizin kapısını açtığında karşında bizleri karşısında görüp, küçük bir şok geçirsin istedik. Yarın annenin göbüşünden bizlere eşlik edecek, her fotoğraf karesinden göz kırpacaksın bize. Belki ileride bir gün bir dizime seni, diğer dizime Lâl’i oturtup sizlere yarın çekeceğimiz kareleri anlatacağım aile albümünüzden. Bak diyeceğim ne kadar gençmişiz, bu karede annen şok olmuştu o yüzden öyle şaşkın bakıyor diyeceğim, Lâl ne kadar da dağıtmış evi diyip söyleneceğim belki de…

Biliyorum çok uzadı bu yazı. Teyze , aldın sazı eline bırakmıyorsun der misin bilmiyorum ama bu günlük için son yazı post edişim olacak ya kıyımda köşemde kalan herşeyi yazasım var.

Sona geldiğimizde ise henüz doğmamış bir bebekten bir temennide bulunacak kadar da iyimser bakıyorum halâ hayata.

Siz; Saner ve Lâl.

Hayatta her zaman birbirinize destek olmanızı, kardeş olmanızı istiyorum sizden.

Karındaş gibi, aynı karından doğmuşcasına bir birinize sarılmanız dileğiyle…

Ve bu dileği, Saner ve Lâl dışında şu an varlıklarını bilmediğimiz tüm kuzenleriniz için diliyorum hayattan :)

Sevgiler.

::Anne Yarısı’ndan::

7 Mart 2010 Pazar

Tontoşum,
Son doktor muayenende ölçümlere göre 37 haftalık çıkmışsın.
Oysa ki sen kaçıncı haftadasın?
Cevap veriyorum: 33

 Kilon: 3.000 gr

Bu verilere göre seni tontoşluktan da upgrade ediyorum.

Sen bi tosun paşasın yahu!

::teyze'n the version double update::

5 Mart 2010 Cuma

İyi ki organizasyon işi yapmıyorum cancaazım.
Resmen aç kalırdık yahu. Ne kadar zormuş herkesi ortak bir tarihte ve saatte bir araya toplamak :)
Neyse ki annenin iş arkadaşlarıyla bir mail grubu oluşturduk da yazışmalara oradan devam ediyoruz.

Bu arada bizim parti 13 mart oldu. Ama bu son erteleme, söz :)
Hem de anannenin doğum gününe denk geldiği için tarihi unutulmaz kılmış olacağız.

::teyze'n heyecan küpü::

2 Mart 2010 Salı

Partimiz Pazar gününe ertelendi.

Ve babanın sınavı varmış o gün.

Ve anneni evden bir şekilde - çaktırmadan dışarı çıkarabilme olasılığımız zayıflıyor.

Sabahtan beri düşünüyorum, ne yapsak da çıkarsak ve evinize süzülsek???

::teyze'n panik::

1 Mart 2010 Pazartesi

Bugün parti malzemelerinin siparişlerini verdim.

Sağolsun konuştuğum herkes o gün için yemek konusunda yardımcı olmak istiyor, soruyor ne yapabiliriz diye. Bu soru her seferinde duvara çarpmış gibi kendime getiriyor beni, zira henüz ortada bir menü yok :) Bir an panikliyorum eyvah ne yapacaktık diye... sonra unutuyorum... sonra yine bir sonraki kişi soruyor... yine panikliyorum... sonra yine unutuyorum derken bu döngü yaklaşık onbeş gündür böyle devam ediyor...

Aslında bu özelliğimden sana bahsetmek için bu konu çok uydu Tontoş'um... İşte teyzen biraz yarım akıllı. Burada konuştuğunu arkasını dönünce unutuyor... Bu mevzu en çok da eniştenin işine geliyor, teyzen eniştene birşeyler için kırılıyor mesela ama akşam olup da onu görene kadar çoktaaan unutmuş oluyor... Neden sonra alakasız bir yerlerde, alakasız biz zamanda hatırlıyor ama bu sefer de konunun ne olduğunu unutuyor... Komik dimi? Alışacaksın bana n'apalım :))

::teyze'n the ne yapayım ben böyleyim::

23 Şubat 2010 Salı

Mirey'le konuştuk geçenlerde, 27 Şubat günü işle ilgili bir toplantıya katılmaları gerektiği için partimizi 6 Mart'a erteledik. Ben de rahat rahaaat eksiklerimize bakacağım.

::teyze'n bugünlerde biraz buruk::

19 Şubat 2010 Cuma

Parti hazırlıklarımızla ilgili son haberleri bildiriyorum:
Mirey'le konuştuk, Pınar dışında herkes 27 şubat için uygun gibi görünüyor.

Okan'la baban görüşüyor.

Hatice'nin telefon numarasını hala babandan bekliyorum.

Pasta temasına karar verdim gibi.

Nazar boncuklu balon bulamıyorum, bir kaç gün bunu araştıracağım.

::teyze'n the anchorwoman::
Tontoş'um,
Bu akşam anneciğin seni dünyaya getirmeden son bir gitar keyfi yapalım istedik. Kemerler takıldı, basınç ayarları kontrol edildi. Uçuşa hazırız. Malum baban, enişten ve dayın bir araya geldiklerinde biraz yüksekten uçuyorlar :)) Hatta enişten o kadar yüksekte oluyor ki, karada kullanabileceği araçların ehliyetlerini falan bırakıveriyor, kesmiyor onu... kih kih :))

Seviyorum sizi güzel ailemin güzel insanları.

Bir de göbüşteki saner bebişi çoook seviyorum.

not: bu akşam göbüşe vereceğimiz rahatsızlıktan ötürü şimdiden özürlerimizi sunarız :))

::teyze'n the repertuar::

16 Şubat 2010 Salı

Anneciğine süpriz baby shower yapacağız tontoş.

Babanla konuştum bugün, uygun tarihin 27 Şubat olduğunda hem fikir olduk. O gün baban anneni bir sebepten evden çıkaracak ve biz particiler sinsi bir hareketle evinize süzüleceğiz... Annenin arkadaşlarını da organize edeceğiz. Bugün Öncü Teyze'nle facebook'da yazıştık, gelebilmeyi çok istiyor ama üniversitede yeni asistanlığa başladığı için pek mümkün olmadığını söyledi. Yine de son dakika süprizlerine açığız :)

Mirey Teyze'nin de cep numarası bu akşam bir operasyonla annenin rehberinden araklanacak. Araklama organizasyonunu ise baban gerçekleştirecek. Tüm iş arkadaşlarını Mirey'in organizasyonuna bırakacağız.

Bakalım umarım senin cin annen birşeylerden şüphelenmeyecek. Gerçi hamilelik anneni kuzu gibi yaptı, aklı bir karış havada ya yine de belli olmaz :))

Yapacak çoook iş var tontoşum; süsler, temalar, pasta, menü...

Ben kaçar.

::teyze'n the bond 007::
Sabahın körü denilebilecek bir saatte telefonum çalar.

annen: aloo abla, sizde mama sandelyesi vardı dimi?
teyze: hmm evet var
annen: oo çok iyi. pekii evde ben iş yaparken falan oturabileceğim ev tipi ana kucağı var mı?
teyzen: evet o da var, neden soruyorsun?
annen: aklıma takıldı eksikleri çıkarıyorum.
teyzen: yahuu güzel kardeşim sen bu bebeği doğar doğmaz mama sandalyesine oturtacağını mı sanıyorsun? dur bakalım sakin ol biraz, hele bebek bi doğsun bi oturacak kıvama gelsin.
anne: hmm o da doğru!

Yani diyeceğim o ki minnoşum, senin bu annen çatlak!

::teyze'n the cool::

5 Şubat 2010 Cuma

Saner'i takdimimdir


Bayan göbek ve bay Saner'i takdimimizdir...



::teyze'n the fotooo::

12 Ocak 2010 Salı

Saner. Saner. Saner. Saner. Saner. Saner...

e tamam kulağa gayet hoş geliyor.

Ama biz (Lâl) bir müddet daha Can diyeceğiz sanırım : )


::teyze'n the optimist::

6 Ocak 2010 Çarşamba

Tontişim şekerim,
Annen aradı biraz önce, Lâl’in blogunu okumuş. Ben de blog açmak istiyorum dedi. Nereden başlayacağını, nasıl yazacağını bilemiyormuş... Çevresinden baskı alıyormuş yazması için... Az kaldı ağzımdan kaçırıyordum süprizi. Elbette ben annenin hissettiklerini aktaramam buraya, ama hiç yoktan iyidir değil mi? Bir yerden başladı aslında farkında olmasa da : )
Hele genetik sonuçları da bir çıksın... Anneciğinle aktarırız yazdıklarımı kendi açacağı sayfaya...

Bu arada annen geçenlerde bozuk attı, neden hamileyken hiç resmim yok diye... Aşağıdaki resim bu söze ithafen eklenmiştir. Annenin evrimini anlatmaktadır : )



::teyzen the blogger::