3 Mayıs 2020 Pazar

ekmekçi

Ekmekçiiii diye sokakta yankılanan ses ve kuş sesleri bana kendimi İstanbul'dan uzakta hissettiriyor kendimi.
Bir pazar sabahı ilk kez kendi kendine kahvaltı yaptın bu sabah.

Ramazan ayındayız oğlum. Baban ve ben oruç tutuyoruz, bu yüzden de sabahımız akşamımız şaştı. Dün gece geç yattık. Sabah da 9'da ben bile kalkamadım sana kahvaltını hazırlamaya. Ve sana aynen şunu söyledim, "Sen artık kendi kahvaltını kendin hazırlayabilirsin, hadi oğlum göreyim seni!"

Sabahları genelde erken kalkıyorum uykuyu çok sevmeme rağmen. Sanki gün bitecek, ve ben hiçbir şey yapamayacağım gibi bir his oluyor içimde. Sanırım beyaz yaka köleliğinin getirisi bir duygu bu. Senede 2 hafta tatilim olur, onu da tek seferde kullanamam. Yazın 1 haftası, kalan günlerini de seneye yayarak kullanırım. Bu zamanlarda da tatilimi uyuyarak bitirmemek için erkenden kalkar, yollara düşerim, denize girerim, yürüyüşe çıkarım. Ve sen de bu şekilde günün kıymetini bil istiyorum. bu nedenle de seni erkenden uyandırıyorum Oğlum. İşte bu sabah uyanıp sana kahvaltı hazırlayamamam cidden ruhumun yorulduğunu hissettiriyor bana.

Seni gönderdim ama içim de rahat etmedi ki, hemen gelip baktım ne yapıyorsun diye. Çikolatalı sütünü almışsın. yanına da yufka, hindi füme, ve çilek reçelin. Başıma gelip de "anne reçelin zamanı geçmemiştir, yiyebilir miyim" diye sorduğunda senin hala bana muhtaç ama yine de koca bir adam olma yolunda hızla ilerlediğini farkettim.

Yine bir sokağa çıkma yasağının olduğu bir gündeyiz. Dünya durdu sanki. Hiç insan, araba sesi gelmiyor sokaktan. Ekmek satan arabalar sokakta geziniyor sadece. onlar da Ekmekçiii diye bağırıp sokağı inletiyorlar. Ama sadece belli zamanlarda, sabah 1 kere, akşam üstü 1 kere.
Covid teşhisi koyulan hasta sayısında ciddi azalma varmış, dün öyle açıkladılar. Bu da yakın zamanda işlerimizin başına döneceğimizi gösteriyor aslında. Peki ben işe dönersem baban ne yapacak. Asıl önemli sorum, sen ne yapacaksın? Aklımı kurcalayan en önemli sorun bu şu aralar.
Bakalım zaman ne gösterecek.
Doğumgünüme 4 gün kaldı. Anneler gününe de 7 gün kaldı. Şimdi senin yanına gelip Matematik çalışalım diyeceğim, bakalım nasıl bir tepkiyle karşılaşacağım Oğlum.

11 Nisan 2020 Cumartesi

sokağa çıkma yasağı ve kuşların sesi

Oğlum,

İnanılmaz zamanlar yaşıyoruz gerçekten.
Dün akşam, akşam saatlerinde :) 2 günlük sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Saat 21:45 gibi açıklandı haberlerde ve 00:00'dan itibaren geçerli olacağı söylendi. Sokaklardaki karmaşayı sana anlatamam. Bakkalın önünde ekmek sırası oldu. Benzincinin önünde kalabalık. Sokakta herkes otoparkından arabalarıyla çıkıp sanki son alışverişlerini yapacak gibi koşturmaca içine girdiler. İşte o an anladım ki, emekler boşa gidiyordu. Gecenin bir yarısı semt pazarları kurulmuş, herkes sebze meyve alma derdine düşmüştü. Dayının söylediğine göre Şimşek Fırın'da ekmek 50 tl imiş. Normalde 1,50tl :)
Dün akşam yanımızda yatmak istedin, ayağını kaloriferde ısıtmamaya rağmen bu isteğini tabi ki kırmayıp, "peki" dedik. Yine üstümüzü açarak, kah tekme kah tokat geceyi sabah ettik üçümüz :)

 




Sokağa çıkma yasağı ilan edilince küçücük bakkalımız da kepenkleri açıp ekmek satışı yaptı.















Sabah uyandığımda saat 08:00'dı. Haftasonları 09:00'a kadar seni uyandırmama sözüm olduğu için hiç ses etmedim size :) Kombiyi kapattım, güneşe ve denize günaydın dedikten sonra terasta kitabımı okumaya başladım. Hayattan aşırı keyif alır bir halim var oğlum şu aralar tüm kötü haberlere rağmen.
Camı tıklatmana irkildim. Günaydınlaştıktan sonra kahvaltı hazırlığı için babanla birbirimize bakıp, ekmeğimizi yapmaya giriştik :) Bugün cumartesi olması rağmen Pazar kahvaltısı kıvamında bir sofra hazırladık. Senin en sevdiğin şekliyle, sürpizimizi hazırladık. Ev yapımı ekmek, sucuk ve menemen. Sonrasında da Nutella'lı ekmek :)
Bu fotoğraf da burada hatıra olarak kalsın istedim.

Saat neredeyse 18:00 oldu. Şu saate kadar herkes kendi havasındaydı. Baban resme başladı. Sen biraz test, biraz ipad, ben biraz kitap, az güneşlenme.
Oğlum sabahtan beri terasta oturuyorum ve inan bana sanki Dünya durmuş gibi bir sessizlik var. Kuşları ve martıların sesini duyuyorum sadece. Dakikalar boyunca araba geçmediği oluyor sokaktan. Martıları evcilleştirmişiz, kendileri denizden balık avlamak yerine camlarımıza konup çığlık atarak ekmek bekliyorlar.
Kuşlar ne çok ses çıkartıyorlarmış meğer. 2 günlük sokağa çıkma yasağına tanıklık ettiğim için kendimce tarihe tanıklık ediyorum. Ada manzaralı terasımda, içerden gelen La Boheme şarkısı ve martıların çığlıklarıyla şu anda huzurluyum. Az sonra haberleri açarak vaka ve ölü sayısını öğrenene kadar şu anın tadını çıkartıyorum. Umarım çok artarak ilerlemiyordur :(
Seni, babanı ve bizi seviyorum Oğlum.

9 Nisan 2020 Perşembe

belirsiz günler

İnsanı en çok yoran da belirsizlik değil midir zaten?

Evdeyiz günlerdir. 15 günde bir baban ya da ben çıkıyoruz alışveriş için. Geçen gün çıktım. Sana tuval aldım, boyalar aldım. Çok güzel hayal dünyan ve çizimlerin var oğlum. Umarım çizmeyi hiç bırakmazsın. Aslında günlerimiz nasıl hızlı geçiyor ben de anlamıyorum. Sabahları hep erken kalkmaya çalışıyorum ki sana bu satırları yazmaya fırsatım olsun :) Sonrasında kahvaltı, toparlanma derken senin online derslerin çoktan başlamış oluyor zaten. Kısa aralardan sonra öğlen arasına çıkıyorsun. 15:00'da da bitiyor derslerin zaten.
Sen evden çıkmayalı tam 1 ay oldun. Bu virüs vakası ilk çıktığında seni okula göndermedik. Bu belirsizlik ortamında gönderemezdik. Zaten 4 gün sonra da Milli Eğitim Bakanı'mız çıkıp 1 hafta evden çalışma olacağını, 1 hafta da bahar tatilini öne çektiklerini söyledi. Yani aslında 2 hafta okula gitmeyecektiniz. Ama ben hiç öyle olduğunu düşünmüyordum. Bu belirsizlik çok rahatsız ediyordu beni. Ve çok daha uzun süre okula gitmeyeceğini biliyordum aslında.
İlk başlarda babanla birlikte evde vakit geçirdiniz. Sonraları aranıza ben de katıldım. Üçümüz de evdeydik artık.
İlk başlarda hepimizdeki belirsizlik, sürekli haberleri izleyip hangi ülkede kaç vaka var, kaç ölü var diye izleyişlerimiz çok rahatsız ediciydi. Sonra bu hayata alışmaya çalışmamız gerektiğini anladım. Sana boyalar, tuvaller aldım. Kitap okuyalım dedim. Tuvalet rulolarını atmayalım, değerlendirelim dedim. Bu süre aslında sen ve ben için muhteşem bir fırsattı. 10 yıldır geçirmediğimiz vakti 3 haftada geçirdik sanırım.
Ve tabi her sabah seni öperek uyandırıyor olmam da ayrıca bir mucizeydi 10 yıl sonra.
Dileklerini doğru dilersen hepsi gerçekleşiyor.

2 Nisan 2020 Perşembe

10 yaş

31.03.2020
10 yaş.
"çift haneli rakamlara geçiş."
Evet Oğlum, Salı sabahı aynen böyle tanımladın doğumgünü kutlamanı. Ne büyük bir olay senin için. Ve elbet bizim için de.
Pastaneler kapalı olduğu için bir gece önceden babanla beraber senin pastanı hazırladık. Hediyelerini ayrı ayrı paketlere koyduk. Sabah olmasını dört gözle bekledik.
Sabah başladı kutlamalarımız. İlk mumu sabah kahvaltında üfledin.
Senin gözlerinin içi parlarken, benim içinde olduğumuz belirsizlikleri sana hissettirmeme çabalarım her geçen gün artıyor.

Oğlum,
Dünya şu sıralar bilinmeyen bir değişim içinde. Bunun adına Coronavirüs diyorlar. Öncelikle Çin'de başlayan bu salgın hastalık, tüm Dünya'yı sardı. Muhtemelen, tarihte bu günler acı günler olarak yerini alacak.
Çin şu anda durumu kontrol altına aldı. Fakat İtalya, İngiltere, İspanya'da durum çok kötü. Sağlık sistemleri yetersiz kaldığı için hastalar yerlerde bile yatırılıyor. Ölü sayısı on binleri çoktan aştı.
Bizim ülkemizde ise, sadece 15-20 gündür test yapılabildiği için vakalar, yavaş yavaş belli oluyor. Her akşam, 19:00 civarında Sağlık Bakanımız açıklama yapıyor. Kaç vaka olduğunu böylece duyuruyor. Herkes korkuyor. Kendisi için, çocuğu için, babası için, kocası için. Ama kimse bunu dillendiremiyor. İnanılmaz bir belirsizlik içindeyiz. Bu nedenle de arada deliliğe vuruyoruz durumları.
Ben şu an bu yazıyı gençlik yıllarımın geçtiği odamdan yazıyorum sana. Evet, dedenin üst katına taşındık. Deden alt katımızda oturuyor. Her gün Onu görme şansım oluyor. Ona bu kadar yakın olmasam bu zamanda ne yapardım, karantinadayken, bilemiyorum. Bu bir şans oldu.

10 yaşındasın be Oğul. Ne güzellikler, ne şaşkınlıklar, ne mutluluklar, ne kahkahalar, ne kutlamalar yaşadık beraber. Anlatacağım hepsini, sağlığım elverdikçe, buradan sana yazacağım günlerimizi.

İyi ki doğdun Saner'im, Oğlum. Nice beraber, sağlıklı, kahkahalı, mutlu güzel yıllarımız olsun beraber Oğlum.

12 Ekim 2012 Cuma

anAne

Annesiz anne olmanın ağır yükünü taşıyorum omuzlarımda.
2 sene 3 ay.. Bu kadarcık koklayacakmışsın anane kokusunu..
İçimde koca bir boşluk, annemin yokluğunu anlamaya çalışıyorıum. Hala bekliyorum gelecek diye, her neredeyse gelmiyor, yüzüme çarpıyor birisi. Genelde rastladığım konu komşu vuruyor yüzüme zaten yokluğunu. Bir de anane diye bağrışan çocuklar.
Küçükken anneme kızdığımda "ananeme gidiyorum ben" dediğimi çok iyi hatırlarım.
Herkesin yeri başkadır da ananenin "bir başkadır". Anane kanattır, açar kanatlarını, alır seni sarmalar. Anane  seni hep kollayandır, hiç kızmayandır, yol gösterendir, herşeyi bilen, bilirkişidir. Ben ananemi hep böyle gördüm küçük dünyamda.
Fotoğrafların yetmiyor, keşke diyorum keşke daha çok çekseydik, her gün, her an. Saner'le daha çok. 3,5 aydır yokluğunla savaşıyorum ama alışmak çok zor. Ne Maltepe'den geçebiliyorum ne Kadıköy'den. Ne şen sesin gidiyor kulaklarımdan ne telaşlı yüzün gözümden..
Ve şimdi Saner'i büyütürken herkesten çok ihtiyacım var sana, desteğine, ellerine, kanatlarına. Kim bilebilirdi ki bu kadar aceleci olacağını..
Şimdi anneciğim, Melek'im ve anAnecim nur içinde, huzurla bizi izle o gözümün önünden hiç gitmeyen son huzurlu tebessümünle.
Bu yazı da hem Sana hem de Bana olsun canım oğlum..

3 Şubat 2012 Cuma

bir seneyi geçmiş..



Hayat kavgası, sağlık sorunları, mutlu günler derken minik bebeğim neredeyse 2 yaşını dolduracak. Neler değişmedi ki hayatım(ız)da.. Saner yürüdü, neredeyse konuştu;) kariyerime bir süre ara vermek zorunda kaldım, bla bla...
Aslında son zamanlarda daha çok şükreder oldum. Eskiden de ederdim ama şimdi daha farklı sanırım. Her zaman çok içten dilersem gerçekleşti dileklerim. Bu gece tekrar şükrediyorum ve diliyorum..
Sanercim kulağına bişey söylicem. Seni çok seviyorum.
Artık daha sık yazacağıma da söz veriyorum.

18 Kasım 2010 Perşembe

oldu da bitti :)


Olsun mu olmasın mı derken ani bir kararla doğru zaman olduğunu düşündüğümüz sünnetini 10 günlük bayram tatilini de değerlendirip yapmaya karar verdik.. Yine:) ani bir karar olması nedeniyle ev süslemesi, yemek organizsayonu, misafirlerin organizasyonları için ailemize çok teşekkürler:))
Operasyondan önce 5 saat boyunca aç kalması gerekiyor dedi doktorumuz. Nasıl yapacağız, açlığa hiç dayanamaz ki derken sabah 6'da kalkıp, bebeğime önce kahvaltısını yaptırdık, sonra muhallebisini yedirdik, sonra hazır mamasını içti en sona da anne sütüyle cilalandı küçük midemiz.. Ben yine de doydu mu acaba diye tereddüt ederken babası duruma el atıp, yeter artık doymuştur herhalde dedi:) Sabah uykusuna yattığında ben de hemen hazırlanıp kuaföre gittim. Zaten ne zaman kuaför için vakit ayırdım ki, yine acelem var, yine acelem var :)) Eve geldim, babamız da berbere gitti. 10.30'da hastanede olmamız gerekiyor, 11.30'da sünnet olacak adamım. Annanesinin aldığı sünnet kıyafetlerini giydi, 15 dk vaktimiz var, fotografçıya uğramamız gerekiyor. Neyse ki mızmızlık etmeden birkaç güzel poz yakaladık. Bu kargaşada açlığını pek hissetmemiş olacak ki hastane yolunda uyuyakaldı. Babane, dede, anane dede, amca, yenge, babanın arkadaşı amcalar, teyzeler de geldi. Tabi esas teyze yine sürpriz peşindeymiş sonradan anladık:) Odaya aldığımızda herkes Adamı güldürme telaşındaydı.
Kıyafetlerini çıkaralım annesi dedi hemşire, bunu giydireceğiz diyip mavi önlüğü uzattı.
Tavşanlı, ayıcıklı bir önlük olsa olmaz mı yani?! Aşağıya indik, herkes gözünde tuttuğu damla akmasın diye gözlerini bile kırpamazken asansöre bindirdik babasıyla beraber. 1 saatlik bekleme süresinden sonra sünnet olmuş oğlumu odaya getirdiler. Daha uyuyordu yanımıza geldiğinde. Uyandı, beni gördü, durumu anlamaya çalıştı ve ağlamaya başladı. Ama daha yarım saat yemek yememesi gerekiyordu. Evden topladığım bütün oyuncakları, yeni aldıklarımız dahil idare etmeye çalıştık ki pek de başarılı olamadık. Yarım saatin sonunda karnını doyurduk ve huzurlu bir uykuya daldı. Artık hepimiz rahatlamıştık. Yemek yiyebilirdik biz de:) Eve döndüğümüzde daha birkaç saat öncesine kadar sünnet olan kendisi değilmiş gibiydi. Bugün 6. günü ve herşey normale döndü sayılır. Adam seni çok seviyorum(z)!