18 Haziran 2010 Cuma

an-neeeeeeeee




15 Haziran'da 2,5 aylık olan oğlum anne dedi:) Tabi bilinçi olarak çıkmadı minik dudaklarından. Ama ben yeni anne olmanın verdiği üst sınır annelik duygusallığında ağlarken çıkarttıığı sesi "anne" olarak algıladım. Acıktığında anne ve babası gibi inanılmaz sabırsız bir canavara dönüşen oğlum saniyeler içinde çığlıklar atıyor. Onun bana olan muhtaçlığı beni tarif bile edemeyeceğim duygulara sürüklüyor. Hep derlerdi de yine de anlamazdım anneliğin ne demek olduğunu. Şimdi gecenin bir vaktinde 6 gün sonra başlamayı planladığım iş hayatının ve tabi bebeğimden ayrılacağımın inanılmaz ağırlığı çöktü üzerime. Hep bir bahaneyle pompa kullanmayı geciktiriyorum. Bir seferlik biberondan doyurdum karnını, o zaman bile ağlamamak için zor tuttum kendimi çünkü babamız yanımdaydı, çünkü bebeğimin bu durumu hissetmesini istemedim, çünkü bebeğimin beni ağlarken görmesini istemedim. Aslında duygusal bir yapım yoktur ama bu aralar dokunmayın bana. Her saniye değişen düşünceler içindeyim. Koca! seni çok seviyorum. Oğlum! seni çok seviyorum. Bir gece, bu gece ağlayarak kalktığım yatağımdan bu cümleleri bir yerlere yazamasaydım atamayacaktım belki bu hüznü. Atabildim mi? Hayır. Herkese bebeğiyle büyümesini diliyorum.

15 Haziran 2010 Salı

aman uyanmasın..


Annanesindeki kalabalık yemek organizasyonu için öğleden sonra evden çıktık, yolda huzursuzlanmaması için sokağa çıktık, garaja girmek için arka sokaktan dolaşıp arabaya oturttuğumda hala uymamıştı. Sahil yoluna indiğimizde derin uykuya dalmıştı bile. Hava o kadar sıcaktı ki sokakta nefes almakta zorlanıyordum. Anneme vardığımızda hala uyuyordu. Çok değil, 1 saat sonra uyandı ve sanki bütün günü aç geçirmiş bir bebek gibi ağlamaya ve bana kızmaya başladı. Ben Onu kucağıma alıp, hazırlanana kadar minik ellerini yumruk yapıp öyle vuruyor ki kollarımıa inanamıyorum bazen Onun bir bebek olduğuna :) Bu periyot4-5 saat kadar sürdü.. Emzirdim, uyuttum, arabasına koydum, 10 dk sonra ağladı, kucağıma aldım, emzirdim, uyuttuğumu düşündüm, arabasına koydum, 10 dk sonra ağladı, kucağıma aldım... İkimiz de o kadar yapıştık ki birbirimize sıcaktan tenini tenimden ayırırken uyanıyordu artık. Bu yaz nasıl geçecek bilemiyorum? Daha sıcak yerlerde yaşayanlar ne yapıyorlar onu hiç bilemiyorum. Ben de çıldırma noktasına geldiğimde terasa çıkarttım, ve arabasında 5 saatlik bir uykuya daldı. Bütün gece Lal'in ve Tuna'nın çığlıkları arasında nasıl o kadar derin uyuyabildiğine de akıl erdiremiyorum. Eve döndüğümdeyse arabasından bile çıkartmadım aman uyanmasın da ben de uyuyum dedim ama bu pek mümkün olmadı:)

14 Haziran 2010 Pazartesi

haftasonu piknikleri






Havalar böyle güzelleşince evde durası gelmiyor insanın ve Saner'in:) Cumartesi anneyarısı organizasyonuyla gidilen piknik öyle güzeldi ki pazar günü de kalabalık ailemizin bir kısmıyla Mihrabat Korusuna gidelim dedik. Ama öğrendik ki öyle bir yer kalmamış, düğün, organizasyon için özelleşmiş. Hevesimiz kırılmış olarak Popnezköy'ün yolunu tuttuk. Çok güzel bir bahçe keşfedip, doldurduk bardaklarımızı çaylarımızla. Saner gezdirmek isteyen büyük-küçüklerin arasında çok mutluydu. Yine mangal kokularından sakınmaya çalışsak da pek başarılı olamadığımızı düşünüyorum.

8 Haziran 2010 Salı

Haziran'da kış:(


İznimin bitmesine 1 ay kala sokak sokak gezmek yerine eve tıkılıp kalmış durumdayız Saner'le beraber. Düşünüyorum da iyi ki kışın doğmamış Saner. Tv'de izlenecek hiçbir şey bulamazken bişeylere odaklanıp yapmak için de pek zaman tanımıyor bebeğim. Ev darmadağınık, yapılacak işler, toparlanacak dolaplar, yıkanacak ütülenecek kıyafetler varken uyku da gözümden akıyor. Hiçbir şeyi planlayamıyorum. Dışarı çıkmak, alışveriş yapmak, akşam kocama yemek hazırlamak, yüzmek, saunada uyuyakalmak, pilates ve yoga yapmak, dans derslerine katılmak istiyorum ama hiçbir şey yapamıyorum. Saner ağlıyor, Onun da gözünden uyku akıyor ama uyuyamıyor. Bari hava güzel olsaydı da dışarı çıksaydık.

7 Haziran 2010 Pazartesi

spor salonunda 2 aylık bebek :)


Cuma akşamı apar topar gidilip beğenilen spor salonunda bebeğimizle beraber bütün salon gezildikten sonra karar verdik ve yazıldık. Artık daha sağlıklı bir yaşam gerekiyordu. Zaten 1 yıldır özlemini duyduğum havuza daha hamileyken babası söz vermişti doğumdan sonra beni yüzdüreceğüne dair. Ki sözünü de tuttu. Tuttu tutmasına ama 2 aylık bebeğimi bırakıp nasıl yüzeceğimi hala düşünmekteydim. Pazar günü yeni ayakkabılar, mayolar alındıktan sonra beyim:) ve Saner'le beraber salona gittik. Girmeden önce karnını doyurdum, altını aldık, uyumadı ama neyse diyip girdik salona. Yeni bir yere gittiğinizde herkes size bakıyor gibi gelir ya o gün bütün gözler üzerimizdeydi. Çünkü ben havuzda yüzerken şezlonga uzanmış babasının kucağında annesini izleyen 2 aylık bir bebek vardı. Herşey normal görünüyordu, birkaç tur daha atayım derken fazla da kendimi yormamak adına havuzdan çıktım. Ne olduysa ben giyinip hazırlanana kadar olmuş. 15 dk sonra kocamı aradım ki sinirli bir ses, "biz çıktık bile, aşağıdayız". Of dedim içimden sanırım havuz maceram bu kadar, biberona alışana kadar sen bebeğini emzir, uyut, altını temizle. Sanırım artık yavaş yavaş emzik ve biberona alıştırmalıyım. Arabaya indiğimde anladım ki durum gerçekten feci. Hemen emzirmeye başlasam da emerken ağlıyor Saner. Kocada surat bir karış. Eve geldik, hala sakinleşemiyor, attık banyoya ve huzura erdik ikimizde. Hemen pompayı tektar denedim, emzikleri dezenfekte ettim alıyor mu denemek için. Evet aldı, sanırım artık yavaş yavaş başlayacağım pompaya ve göbek kordonunun düşüşü gibi er ya da geç bebeğimle aramızdaki bir bağı da yavaş yavaş kopuşunu hüzünle izleyeceğim.

2 Haziran 2010 Çarşamba

evde sokak havası vermek!


Daha 20si dolmadan sokaklara kendimi atarken Saner'i de yanımda sürüklemek durumundaydım tabi. Önce Caddeye sonra daha uzak yerlere gittik ve her seferinde bebek arabasında kalma süresini biraz daha uzattık. Kaldırımlarımızın hali malum, yoldan gidelim desen farkı yok, e çocuk alıştı tabi engebeli yollarda uykusuna devam etmeye. Geçen gün yine uyuyamama krizine girdiğinde koydum arabasına ve arabayı duvarlara, koltuk kenarlarına vurarak 5 dk evin içinde sokak havası vererek dolandım ki Saner derin bir uykuya kalmıştı bile. Alıştırma meselesi..

1 Haziran 2010 Salı

tam 2 aylık

Sabah doktor randevusuna gitmek için evden çıktığımızda İstanbul'un 'pazartesi trafiği'ni unutmuşuz tabi geç kaldık. Kahvatı edebileceğimiz bir pastane bulup randevumuzu 1 saat erteledik. Bugün aşıları vardı ve doktoru kilosunu ve boyunu gayet iyi buldu. İş aşı kısmına geldiğindeyse nefes almadan ağlama krizine girdi tekrar kuzucum. Ellerinden tuttum, göğsüme aldım zor sakinleştirdim. Her yıkadığımda ağlaması gibi doktordayken de çok ağladı. O ağladıkça sanki oğlumun bana olan güvenini sarsıyormuşum gibi geliyor. Sanki bana küsüyor Onu ağlattığım için.. Ne komik değil mi bunlar hayatının sadece 2. ayında yaşaması gereken durumlar ve ben Onun şimdiden bile ağlamasını engellemek için elimden geleni yapıyorum. Aman Allahım sanırım ben de oğluna çok düşkün bir anne olma yolunda hızla! ilerliyorum. Ve Saner büyüyor:)